Yüzyılların geleneği: Yiyecek hediyeleşmeleri

Hediyeleşmek kültürümüzde özel bir yere sahip. Neredeyse her fırsatta birbirine hediye vermeyi seven bir toplumuz; ancak diğer kültürlerden farklı özellikleri de var bizdeki hediyeleşme kültürünün. Özellikle halk arasında, dışarıdan bir hediye alıp da vermek yerine insanlarımız kendi ürettikleri, elleriyle yaptıkları nesneleri ve ürünleri birbirine vermeyi tercih edegelmiş yüzyıllar boyunca. El işi yapan biri, ziyaretine gelen misafirlerine bu el işlerini hediye ederken, bağı bahçesi olan bir diğeri kendi mahsulünden sepetler doldurarak hazırlamış hediyesini.

İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi’nde Temmuz 2020’de yayınlanan Priscilla Mary Işın imzalı “Osmanlı Kültüründe Yiyecek Hediyeleri” başlıklı bir makalede tam da bu durum konu edilmiş. “Gifts of Food in Ottoman Culture” başlığıyla, İngilizce yayımlanan makale, bütün makaleyi özetleyen, bir kültürü görünür kılan anlamlı bir alıntıyla, Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin “Bir bahçeden gelen gül getirir, bir tatlı dükkanından gelen tatlı getirir” sözüyle başlıyor.

Özellikle taze meyve ve şekerlemeler başta olmak üzere yiyecek sunma geleneğinin, Osmanlı toplumunun her seviyesinde farklı vesilelerle yaygın olduğunu ifade eden Priscilla Mary Işın, burada önemli bir sosyolojik tespitte bulunuyor. Saray bağlantılı sünnet kutlamaları gibi devlet etkinliklerinde sunulan gümüş eşyalar, mücevherli objeler ve zengin kumaşlardan yapılan kaftanlar gibi pahalı hediyelerin aksine, yiyecek hediyelerinin zenginlik ve güç göstergesi olmadığını vurgulayan Işın, çoğunlukla evde yetiştirilmiş ya da ev ahalisi tarafından yapılmış hediyelerin gelir düzeyi düşük kişileri en zenginlerle eşit seviyeye getirdiğini vurguluyor. Bu geleneğin, hediyeyi verenin samimiyetini gölgede bırakabilecek gösterişten kaçınılmasını sağladığını hatırlatarak hediyeyi verenin durumuna ve niyetine bağlı olarak, yiyecek hediyelerinin farklı anlamlar taşıyabildiğini söylüyor. Bir başarının kutlanması, iyi niyet gösterisi. Gelene hoş geldin, gidene hoşça kal mesajı, baş sağlığı, doğum tebriği gibi mesajları taşıyan bu yiyecek hediyeleri, değer olarak kuşku yaratmayan hediyeler olduğu için hiçbir ortamda iltimas beklentisi, rüşvet gibi olumsuz yargılarla birlikte anılmamışlardır.

Arkadaşlar, tanıdıklar birbirine yiyecek hediyeleri verebildiği gibi özellikle kırsal bölgelerde, gelip  geçen yabancılara da karşılıksız olarak genellikle yiyecek hediyesi sunulduğunu söyleyen Mary Işın, Evliya Çelebi’nin Bursa yakınlarından geçerken göçebe çobanların onlara birkaç koyun verdiklerini ve Evliya Çelebi ve arkadaşlarının bu koyunları yediklerini aktardığını hatırlatıyor ör örnek olarak. Diğer yandan İngiliz yazar, diplomat, asker ve gezgin Mark Sykes ve ekibinin 20. yüzyılın başlarında Erzincan ilinde seyahat ederken, köy çocuklarının onlara salatalık ve karpuz hediye etmeleri de geçmişten bugüne yansıyan benzer anekdotlardan bir başkası. Eşi arkeolog William ile Türkiye’nin çeşitli bölgelerindeki antik siteleri keşfetmek için gezilere katılan Agnes Dick Ramsay’in günlüklerinde de birçok kez “köylüler ve kasabalılar tarafından süt, bal, elma, armut ve salatalıkla şımartıldıkları” notu yer almaktadır.

Verdiğimiz örneklerden yiyecek hediyeleşmesinin sadece halk arasında gerçekleştirildiği sanılmasın. Priscilla Mary Işın “Osmanlı Kültüründe Yiyecek Hediyeleri” makalesinde bu geleneğin Saray çevresinde de sürdüğüne işaret ederek, ilk örneklerinden biri olarak da Sadrazam Mehmed Paşa’nın Haziran 1576’da Avusturya elçisi David Ungnad’a gönderdiği “balık ve diğer şeyler”i örnek veriyor. Kayıtlarda o “diğer şeyler”in ne olduğu açıkça ifade edilmese de iki devlet adamı arasında resmi diplomatik ilişkinin bir başka aşamasına geçildiğinin göstergesiydi. Sadrazam Mehmed Paşa’nın başlattığı bu geleneğin ileriki yıllarda devam ettiğini vurgulayan Işın, şehre gelen yabancı elçilerin sadrazamlar tarafından meyve ve çiçek hediyeleriyle karşılanmaya başlandığını vurguluyor. Örnek olarak da tarihi kayıtlardaki “Osmanlılar ile Avusturyalılar arasında 1664 yılında Vasvar Antlaşması imzalandıktan sonra, ertesi yıl mayıs ayında Edirne’ye gelen Avusturya büyükelçisi, Osmanlı İmparatorluğu tarafından gönderilen ‘çeşit çeşit meyvelerden oluşan otuz sepetlik bir hediye’ ile karşılandı” ifadesini gösteriyor.

Gerek halk arasında birbirine sunulan, gerek halkın yörelerini ziyaret eden yabancılara sunduğu, gerekse en üst düzeyde devlet erkanının yabancı diplomatlara sunduğu yiyecek hediyelerine dair örnek vakalar sayılmakla bitecek gibi değil. Arzu edenler makalenin tamamını bu linkten okuyabilir. Biz sizler için küçük bir derleme yaparak, hepimizin halen aşikâr olduğu bu geleneğin yüz yıllar öncesine dayandığını hatırlatmak istedik. Zira günümüzde de hepimizin son derece aşina olduğumuz bir durum bu. Yolunuz bir köyden geçiyorsa, o köyden eliniz boş çıkmanız mümkün değildir. Selamlaştığınız herkes size bir ikramda bulunma çabasına girişir. Kimi iki küçük incir ikram eder, kimi evine buyur edip sofralar kurmak ister.

İşte böyle sevgili dostlar…

Mutfağımızın, yemek kültürümüzün bir tarihi var ve her daim feyz aldığımız bu tarih, lezzetleri kadar ilginç bilgileri de ihtiva ediyor.

Bu güzel geleneğimizin sürmesi umuduyla , bir sonraki blog yazımızda buluşmak üzere, sıhhat ve afiyetle kalın.

Uygulamamızı İndirdiniz mi?

En yakın Adile Sultan Ev Yemekleri şubesi cebinizde

adile
adile adile
BİZİMLE İRTİBATTA KALIN

Mutfağımızdaki yeniliklere dair haberler, özel indirim sürprizleri gibi gelişmelerden haberdar olmak ister misiniz? İletişim bilgilerinizi paylaşın, zaman zaman sizleri gelişmeler hakkında bilgilendirelim.